Category: Blog

2 Mart 2022 Yazar Trakya.DenT 1 Yorumlar

Diş Çekimi Sonrası İyileşme Süreci Nasıldır?

Diş çekimi günümüzde daha konforlu bir süreçte tamamlanmaktadır. Eskiye nazaran hastayı daha az zorlayan ve acı veren bir işlemdir. Kullanılan anestezik ilaçlar ve yeni teknikler sayesinde kısa bir süre içerisinde tamamlanan bu işlem hastayı sanıldığı kadar zorlamıyor. Dolayısıyla diş çekiminin yapılması gerektiğinde hastaların bu konuda ciddi endişeler yaşamalarına, işlemden çekinmelerine hiç gerek yok. Diş çekiminin ardından ağrı şikayetinin ne zaman geçtiğinden ve tüm iyileşme sürecinden söz edeceğiz. Öncesinde neden diş çekimine gerek duyulabildiği konusunu ele alalım.

Dişler Neden Çekilir?

Diş tedavilerinde öncelikli prosedür dişi kurtarmaktır. Yaşanan herhangi bir problem karşısında hiçbir zaman ilk seçenek dişi çekmek olmuyor. Öncelikle dişi kurtarmak için uygulanabilecek tedavi prosedürleri değerlendirilir. Ancak her zaman dişi kurtarmak mümkün olmayabiliyor ve bu gibi durumlarda da diş çekimi zorunlu bir işleme dönüşebiliyor. Hangi nedenlerle diş çekimi yapıldığını ise sizlere kısa bir liste halinde aktarabiliriz:

  • Kanal tedavisi, dolgu uygulaması ve kuron gibi çeşitli tekniklere karşın dişin kurtarılamıyor olması
  • Süt dişlerinin düşmüş olması gereken dönemde dişlerin halen mevcut olması
  • Dişte sallanma şikayetinin meydana gelmesi ve çeşitli tedavilere karşın dişin kurtarılmasının mümkün olmaması
  • Gömülü diş problemi
  • Alt ya da üst çenede yer sıkışıklığına neden olan dişlerin bulunması
  • Uygulanan yanlış tedaviler nedeniyle dişin aşırı düzeyde hasar görmesi ve tedavi ile kurtarılmasının mümkün olmaması
  • Hastayı zorlayacak düzeyde şiddetli ağrı şikayetine neden olan 20’lik dişler
  • Tümör ya da kist gibi rahatsızlıklar olması
  • Bazı ortodonti tedaviler kapsamında diş çekiminin zorunlu hale gelmesi

Tüm bunlarla birlikte kimi zaman estetik kaygılarla da diş çekiminin yapılması gündeme gelebiliyor.

Diş Çekimi Sonrası Ağrı Ne Zaman Geçer?

Hastalar diş çekimi zorunlu hale geldiğinde yaşayabilecekleri ağrıdan bir hayli edişe duyuyor. Öncelikle çekim sonrasında hiçbir şekilde ağrı oluşmayacağını söylemek güçtür. Hafif de olsa hastaların bir ağrı yaşaması söz konusu olabiliyor. Ender durumlarda bu ağrı şikayeti şiddetli de olabilir çünkü diş çekiminin ardından hissedilen ağrı, kişinin ağrı eşiği ile de yakından ilgilidir. Ağrının işlemi takiben 3 gün sonrasında azalarak kendiliğinden ortadan kalktığını söyleyebiliriz. 3 günlük bu süre de kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bazı kişiler sadece 1 gün ağrı yaşarken bazı hastalarda bu süre 2 gün de olabilir.

Azı dişinin çekilmiş olması halinde ağrının süresi uzayabilir ve bölgedeki iyileşme de diğer dişlere nazaran biraz daha uzun olabilir. Ağrı durumunda diş hekiminiz tarafından önerilen ağrı kesici ilacı kullanabilirsiniz. Ancak belirtilen ilacı, belirtilen dozajda kullanmanız da önemlidir. Diş çekiminin ardından diş hekimine danışmadan gelişigüzel ilaç kullanmak asla doğru olmaz.

Diş Çekimi Sonrası İlk 48 Saat İçinde Oluşabilecek Durumlar

Uygulanan diş çekimi işleminin ardından ilk 48 saat önem taşır. İyileşme sürecinin sorunsuz atlatılması ve oluşabilecek bazı problemleri önlemek için ilk 48 saat içerisinde bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Bu süre zarfında dikkat edilmesi gerekenlere dair bazı bilgiler aktaralım.

  • Dişin çekilmesinin ardından hafif bir kanama olması son derece normaldir. Kanamanın durması için bölgeye gazlı bez ya da tampon gibi tıbbi bir materyal konabilir. Bu materyali diş hekiminizin belirttiği süre boyunca tutmalısınız.
  • Diş çekiminin ardından uzanma pozisyonunda dinlenebilirsiniz. Ancak başınızın hafif yüksekte olmasını sağlamanız gerekiyor.
  • Diş boşluğunda zaman içerisinde bir pıhtı oluşacaktır. Bu pıhtıyı bozmamanız ve ağzınızı çalkalamamanız kanamanın durması açısından önemlidir.
  • Özellikle ilk 2 gün alkol ve tütün ürünlerinden uzak durulmalıdır.
  • İyileşme süreci boyunca sıcak ve soğuk gıdalar tüketilmemeli, gıdaların ılık olmasına dikkat edilmelidir.
  • Şişlikleri azaltmak amacıyla gün boyunca ara ara soğuk kompres uygulanabilir.
  • Dişlere ve diş etlerine bakteri yerleşmesini önlemek amacıyla tuzlu su ile gargara yapılabilir.
  • Diş hekiminizin belirttiği süreden sonra dişlerinizi düzenli olarak fırçalamaya ve diş ipi ile diş aralarını temizlemeye devam etmelisiniz.
  • Eğer diş çekiminin ardından 3 gün geçtiyse ve ağrı şikayetinde azalmanın aksine artış varsa mutlaka diş hekiminize bilgi vermelisiniz. Ayrıca kötü kokulu akıntı, yüksek ateş ve durmayan bir kanama şikayeti halinde de diş hekiminize başvurmanız gerektiğini belirtelim.

Diş Çekiminden Sonra Diş Eti Ne Zaman Kapanır?

Çok sık sorulan sorulardan biri de diş çekimi sonrasında diş etinin ne zaman kapandığı oluyor. Çünkü oluşan boşluk, hastaları rahatsız edebiliyor. Bu süre hangi dişin çekildiği ve diş etlerinin durumuna bağlı olarak değişebilir. Genellikle 3 hafta sonrasında diş eti kapanmış olur. Ancak implant tedavisi uygulanacaksa ve çene kemiğinin tedavi ile güçlendirilmesi gerekiyorsa diş etlerinin kapanması 1 ayı bulabilir. Kimi zaman 1 aydan daha uzun da sürebileceğini belirtelim. Diş etinin kapanması ile birlikte bu bölgedeki hassasiyet şikayeti de ortadan kalkar.

İlginizi çekebilir –> Diş eti çekilmesi

Diş Çekimi Nasıl Yapılır?

Elbette diş çekimi işlemi sadece diş hekimleri tarafından yapılması gereken bir işlemdir. Öncelikle operasyona başlanmadan bölgenin uyuşması sağlanır. Bunun için de lokal anestezi işlemi yapılır. Enjeksiyon ile anestezi ilacı dişin çekileceği bölgeye ulaştırılır ve kısa sürede ilaç etki eder, bölgede uyuşma meydana gelir. Böylelikle hastanın acı ya da ağrı hissetmesi önlenerek diş çekiminin gerçekleşmesi mümkün hale gelir. İşleme başlandığında davye adlı tıbbi bir alet ile diş sıkı bir şekilde kavranır. Dişin bağlarından gevşemesi için hafif şekilde oynatılmasına ihtiyaç duyulur. Dişin bağlarından gevşemesi ise diş hekimi tarafından yapılan ileri ve geri yönlü hareket ile sağlanır. Dişin bağlarından ayrılmasının hemen ardından diş çekimi işlemi de gerçekleştirilir. Diş, ağızdan tahliye edilir ve işlem de tamamlanmış olur.

Bazı durumlarda dişin çekilmesi, parçalı olarak gerçekleştirilebilir. Dişin kırılmış olması ya da diş kökünün çengel formunda olması gibi ender durumlarda diş bir bütün olarak değil, parçalı olarak da ağızdan tahliye edilebilir. Elbette operasyon sırasında kanama olması gayet normaldir. Diş çekiminin ardından ortaya çıkan boşlukta bir kan pıhtısı meydana gelir. Bu kan pıhtısı iyileşme sürecinin başlaması adına önemlidir ve hasta tarafından asla kan pıhtısının çıkarılmaması gerekir.

Göz atın –> Diş röntgeni

Diş Çekimi Sonrası İyileşme Nasıl Olur?

Yapılan en büyük hatalardan biri diş çekimi sonrasında hastanın sürekli olarak ağzını çalkalaması ve sıklıkla tükürmesidir. Bu durum kanamanın durmasını engelleyebiliyor çünkü pıhtılaşmanın önüne geçebiliyor. İyileşmenin en kısa sürede, problemsiz bir şekilde gerçekleşmesi için diş hekimi tarafından yapılan uyarıların dikkate alınması, önerilerin de harfiyen uygulanması gerekir. Ağız içerisinde bulunan dişlerden hangisi çekilmiş olursa olsun, kanama, şişme ve hafif ağrı şikayeti gelişebilir. Bunların gayet normal ve hatta beklenen bir durum olduğunu belirtmeliyiz.

Soğuk kompres yapılarak şişliğin azalması sağlanabilir. Diş hekimi tarafından önerilen ağrı kesici ilaç ise yaşanan ağrının kontrol altına alınmasını sağlayacaktır. Diş çekiminin ardından oluşan bu şikayetler geçici olmakla birlikte çoğu zaman hastanın günlük hayatını etkilemeyecek kadar hafif düzeyde olur. Apse ya da iltihaplanma gibi riskler mevcut olsa da bazı unsurlara dikkat edilmesi halinde bu riskler de minimum seviyeye çekilecektir. Diş çekimine dair merak ettiğiniz soruları altta bulunan yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Dişçi korkusu

14 Şubat 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Telsiz Diş Tedavisi (invisalign) Nedir? Nasıl Yapılır?

Telsiz ortodonti tedavisi aralıklı ya da çapraşık dişlerin düzeltilmesi amacıyla uygulanan tedavi seçeneklerinden biridir. Yanlış çene kapanışı tedavilerinde de tercih edilen bu yöntem invisalign olarak adlandırılıyor. Ortodontik tedaviler arasında en yeni tekniklerden biri olan bu yöntem özellikle sağladığı avantajlar açısından dikkat çekiyor. Daha düzgün bir diş dizilimi elde ederken aynı zamanda estetik kaygıları ortadan kaldırıyor olması ise şeffaf plaklarla uygulanan yöntemin sıklıkla tercih edilmesinin nedenlerinden biridir. Bu tekniğin sunduğu avantajlardan ve nasıl uygulandığından söz edeceğiz. Öncesinde tedaviyi daha detaylı bir şekilde mercek altına alalım.

Şeffaf Plak Tedavisi (Telsiz Ortodonti) Nedir?

Dijital ortodontik tedavi teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilen invisalign tedavisi dişlere uygun şekilde hazırlanan şeffaf plaklar yani aligner kullanılarak uygulanan bir metottur. Diş teli kullanılmadan gerçekleştirilen bu tedavide çapraşık diş dizilimi sorunu ortadan kaldırılıyor. Aynı zamanda aralıklı diş ya da yanlış çene kapanışı gibi problemler karşısında da devreye giriyor ve son derece memnuniyet yaratan bir sonuç sunuyor. Hastaların yaşadıkları sorundan kurtulurken aynı zamanda günlük hayatlarının ya da sosyal aktivitelerinin etkilenmiyor olması da tedavinin yüz güldüren özelliklerden biridir.

Ağız içerisinde belli olmayan ve istendiğinde çıkarılabilen şeffaf plaklar sadece çocuklar için tercih edilen bir uygulama değildir. Yetişkinler de bu yöntemden faydalanabilir. Bu yöntemde metal teller ya da braketler kullanılmıyor. Dolayısıyla hasta açısından da son derece konforlu bir seçenek olmayı başarıyor.

Invisalign Tedavisi Nasıl Yapılır?

Öncelikle tedavinin yapılabilmesi için kişiye özel şeffaf plakların hazırlanması gerektiğini belirtelim. Bunun için de hastadan ölçü alınması gerekiyor çünkü telsiz ortodonti tedavisinde kullanılan plaklar her hasta için özel olarak ölçülere uygun bir şekilde üretiliyor. 3 boyutlu tarayıcılar kullanılarak hastalardan ölçü kolaylıkla alınır. Ardından yine 3 boyutlu tarayıcılar kullanılarak kişiye özel plaklar hazırlanır. Elbette şeffaf plak 7-10 günlük süreçlerle değiştirilmelidir. Çünkü bu periyotlarla dişlerde küçük de olsa bir miktar düzelme meydana gelir. Bu nedenle plaklar hastaya teslim edildikten sonra kullanılan plakların 7 ya da 10günlük süreçlerle değiştirilmesi gerekir.

Tedavinin başlangıç aşamasında hastalarda çok hafif düzeyde bazı sıkıntılar yaşanabilir. Bunun sadece alışma sürecinde yaşanan sıkıntılar olduğunu belirtmeliyiz. Fakat asla halk arasında sanıldığı gibi dayanılmaz ağrıya yol açan bir tedavi olmadığının altını çizmeliyiz. Alışma sürecinin tamamlanmasının ardından hastaların büyük bölümü şeffaf plakların varlığını dahi unutabiliyor.

Şeffaf Plak Tedavisinin (Telsiz Ortodonti) Avantajları Nelerdir?

Hem ülkemizde hem de dünya genelinde şeffaf plak tedavisinin büyük ilgi görmesinin nedeni sağladığı avantajlardır. Bu avantajlar arasında en çok dikkat çekenleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Estetik kaygıları giderir ve gayet zarif bir görünüme sahiptir
  • Klasik diş teli tedavilerine nazaran daha az sayıda kontrol randevusu gerektirir
  • İstendiğinde çıkarılabilir yapıdadır
  • Ağız hijyeni, plaklar çıkarılarak rahatlıkla sağlanabilir
  • Farklı yaş gruplarına hitap edebilen bir tedavi yöntemidir.
  • Gayet ince bir yapıya sahip olması nedeniyle dişlerde bir yük oluşturmaz
  • Gerektiğinde hastalar tedaviye birkaç saat ara verebilir
  • Geleneksel diş telleri ile kıyaslandığında şeffaf plaklara alışmak daha kısa sürer ve daha kolaydır
  • Görsel açıdan kişiyi rahatsız etmemesi nedeniyle gençler tarafından da tercih edilebilir

Diş Teli Olmadan Dişler Nasıl Hareket Ediyor?

Hastaların telsiz ortodonti tedavisi ile tanıştıklarında en sık dile getirdikleri sorulardan biri de dişlerin nasıl hareket ettiği oluyor. Bunu sağlayan, tedavide kullanılan plaklardır. Bu plaklar dişlerin hareket etmesi istenen pozisyona göre üretildiğini unutmamak gerekiyor. Her bir plak, dişlerde yaklaşık olarak 0,2 mm’lik bir hareket yaratacak şekilde tasarlanır ve üretilir. Yani dişleri hareket ettiren kullanılan plaklardır. Bu plaklar dişlere bir baskı uygular ve bu sayede zaman içerisinde dişlerin istenen yöne hareket etmesi de mümkün olur.

Herkes İnvisalign (Telsiz Ortodonti) Yaptırabilir Mi?

Diğer ortodontik tedavilerde olduğu gibi telsiz ortodonti tedavisinde de bir üst yaş sınırı bulunmuyor. Ancak daimi kesici dişlerin ve büyük azı dişlerin çıkması gerektiğinden çok küçük yaştaki çocuklar için uygulanabilen bir tedavi değildir. Hastaya invisalign uygulanabilmesi için belirli bir yaşa ulaşılmış olması gerekir. Diş destek dokuların ve kemik seviyelerinin de bu tedavi için yeterli düzeyde olması gerektiğini belirtmeliyiz. İleri yaş grubu hastalara da uygulanabilmesinin nedeni ise geleneksel diş teli tedavisine nazaran şeffaf plakların dişlere daha hafif bir baskı uyguluyor olmasıdır. Diş hekimi ile görüşmeniz durumunda basit bir muayene yapılır ve tedavi için uygun bir aday olup olmadığınız belirlenir.

Invisalign Tedavisinin En Büyük Avantajı Nedir?

invisalign avantajları

Hastalar açısından telsiz ortodonti tedavisinin en önemli avantajı istendiğinde kısa süreli olarak plakların çıkarılabiliyor olmasıdır. Düğün, iş toplantısı ya da törenler gibi özel günlerde hastalar şeffaf plakları çıkarabilir. Sonrasında yeniden takabilir ve tedaviye kalındığı yerden devam edilebilir. Dışarıdan bakıldığında görünmüyor olması da göz ardı edilmeyecek kadar önemli bir avantajdır. Özellikle çapraşık ya da aralıklı diş dizilimi sorunu yaşıyor olmasına karşın estetik kaygılar ile diş teli tedavisinden kaçınanlar için bu tekniğin en doğru seçenek olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Yemek yerken ya da içecek tüketirken çıkarılabilir olmasının yanı sıra ağız içi tarayıcılar sayesinde tedavi sonucuna dair bir ön bilgilendirme sunuyor olması da dikkat çeken avantajlar arasında yer alıyor.

Invisalign Tedavisinde Ağrım Olacak Mı?

Dişlerin telsiz ortodonti tedavisi ile hareket edebilmesi yani yönlerinin düzelmesi için plakların dişlere baskı uygulaması gerekiyor. Bir itme kuvveti söz konusu olduğundan özellikle plaklar ilk kez takıldığında hafif düzeyde bir ağrı hissedilebilir. Hastalar kimi zaman bu hissi ‘baskı’ olarak da tanımlıyor. Her plak değişiminde de birkaç gün süreyle baskı hissi yaşanabilir. Burada önemli olan unsur, yaşanan ağrının hastanın günlük hayatına ya da çalışma hayatına olumsuz etki edecek düzeyde olmamasıdır.

Şeffaf Plakları Ne Kadar Süre İle Takmam Lazım?

Tedavi kapsamında şeffaf plak her gün yaklaşık olarak 20 saat takılmalıdır. Yemek yerken çıkarılması ve ardından ağız temizliği yapıldıktan sonra yerinden takılması önerilir. Özel günlerde ve davetlerde ise çıkarılması mümkün olabilir. Ancak çok sık çıkarmak ve uzun süre yeniden takmamak, önerilen bir davranış değildir. Bununla birlikte şeffaf plakların sıcak içecekler tüketilirken de çıkarılması gerektiğini belirtmeliyiz. Nedeni ise plakların termoplastik materyalden üretiliyor olmasıdır. Sıcak içecekler plaklarda deformasyona yol açabilir. Plakların düzenli bir şekilde ve önerilen süre boyunca kullanılması, tedavinin başarısını doğrudan etkiler. Toplam süre konusunda ise net bir zamandan söz edemeyiz. Kişinin hangi nedenle tedaviden faydalandığı, dişlerinin durumu, toplam tedavi süresini de etkileyen faktörlerdir.

Invisalign Tedavisi Konuşmamı Etkiler Mi?

Hastalar telsiz ortodonti tedavisiyle ilgili bazı konularda endişe yaşayabiliyor. Bunlardan biri de konuşmanın etkilenme olasılığıdır. Birkaç günlük alışma döneminde konuşmanın bir miktar etkilenmesi söz konusu olabilir. Ancak sonrasında hastalar plaklara alışıyor ve yaşadıkları bu sıkıntı da ortadan kalkıyor. Ayrıca konferanslar gibi uzun süre konuşmanız gereken durumlarda şeffaf plakları çıkarabileceğinizi ve sonrasında yeniden takabileceğinizi de unutmamalısınız.

İlginizi çekebilir –> Sedasyon Anestezi

Sigara İçiyorum Şeffaf Plaklarım Sararır Mı?

Sigara, şeffaf plak üzerinde sararma etkisi yapar. Özellikle çok fazla tütün ürünü kullanan kişilerin plaklarında sararma daha kısa zamanda meydana gelir. Fakat invisalign tedavisi kapsamında belirli aralıklarla plaklar değiştiriliyor. Bu nedenle sararmaların çok ciddi bir soruna dönüşmediğini de belirtebiliriz.

Göz atın –> All On Four

Invisalign Plaklarımın Bakımını Nasıl Yapacağım?

Uygulanan telsiz ortodonti tedavisinde plakların ılık su altında diş fırçası ile temizlenmesi mümkündür. Bunun dışında ekstra bir bakım gerekmez. Tedavi hakkında merak ettiğiniz soruları yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Diş Beyazlatma

 

7 Şubat 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Diş Röntgeni Nedir? Nasıl Çekilir? Nelere Dikkat Edilir?

Diş röntgeni diş hekimlerinin dişler ve diş etleri ile ilgili sorunları tespit edebilmeleri için kullanılan görüntüleme tetkikleridir. Yapılan muayenede diş yüzeylerinde ya da diş etlerinin görünen kısımlarında mevcut olan sorunlar tespit edilebilir. Ancak diş etlerinin altta kalan kısımlarında, kemiğin iç bölümlerinde ya da diş köklerinde mevcut olan problemlerin çıplak gözle görünmesi mümkün değildir. İşte bu durumda devreye tıbbi görüntüleme yöntemleri giriyor. Sağlık sorunlarına neden olan oluşumları görebilmek için çeşitli röntgen türleri kullanılıyor ve böylelikle çıplak gözle yapılan muayenede görünmeyen sorunların tespit edilmesi de mümkün hale geliyor. Dental röntgen çekimi nasıl yapılır ya da hamileler dişlerinin röntgenin çektirebilir mi gibi sıklıkla merak edilen hususları ele alacağız. Öncesinde hangi görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını aktaralım.

Diş Röntgeni Çeşitleri Nelerdir?

Genel olarak diş röntgeni çeşitlerine şu örnekleri verebiliriz:

  • Periapikal Diş Röntgeni

Bu röntgen diş kökleri de dahil olmak üzere dişin tam olarak görüntüsünü sunuyor ve bu nedenle oldukça yaygın kullanılan bir röntgen türüdür. Dişin özellikle kök yapısının değerlendirilmesi gerektiğinde tercih edilen röntgen türü periapikal diş röntgenidir. Diş köklerinin yanı sıra kemik seviyesinin, kist ve apse gibi çeşitli oluşumların tespit edilmesini de sağlar.

  • Panaromik Diş Röntgeni

Kimi zaman hastanın şikayetlerine yol açan unsurları tespit etmek için tüm ağız yapısının görüntülenmesi gerekebiliyor. Bu noktada devreye giren panoramik diş röntgeni oluyor. Alt ve üst dişlerin yanı sıra çenenin bir bölümü de tek bir görüntülemede değerlendirilebiliyor. Yetişkinlerin yanı sıra çocukların dişlerinin gelişimini değerlendirmek için de bu röntgenin kullanıldığını söyleyebiliriz. Hastaların ilk muayene için başvurmaları durumunda genel olarak ağız ve diş yapısının değerlendirilmesi gerekir. Bunun için de panoramik röntgen çekimi gerçekleştirilir.

  • Sefalometrik Diş Röntgeni

Kafa kemikleri ile yumuşak dokuların ön, arka ve yan pozisyonlarda görüntülenmesini sağlayan bir görüntüleme tetkikidir. Ortodontik tedavilerde ya da ortognatik cerrahi gerektiren durumlarda sefalometrik diş röntgenlerinden faydalanılır.

  • Diş Tomografisi (Dental Tomografi)

Hedeflenen bir bölgedeki objelerin net bir şekilde görünmesini sağlamak amacıyla tercih edilen görüntüleme yöntemi, diş tomografisidir. İnce kesitlerden oluşan ve aynı zamanda hacim de içeren tomografi, X ışını kullanılarak çekilir. Çoğu zaman klasik diş röntgenleri ile karıştırılıyor olsa da aslında diş röntgeniyle diş tomografisi arasında büyük farklar bulunuyor. En büyük fark ise tomografinin 3D görüntü verebiliyor olmasıdır. Dolayısıyla hedeflenen bölgedeki uzunluk, derinlik, genişlik bilgileri elde edilebiliyor. Tüm dişlerle beraber hava yolunun ve çene kemiğinin de görünmesini sağlayan bir görüntüleme tetkikidir.

Diş Röntgeni Zararlı Mıdır?

Öncelikle diş röntgeni zararlı mı konusunda merak edilen konulara açıklık getirmek gerekiyor. Röntgende kullanılan X ışınlarının belirli bir oranda radyasyon barındırdığı doğrudur. Fakat özellikle dental röntgenlerde kullanılan X ışınlarının radyasyon miktarının gayet az olduğunu da belirtmeliyiz. Ayrıca günümüzde görüntüleme tetkikleri için geliştirilen cihazlar çok daha gelişmiş özellikler içeriyor. Geleneksel cihazlara nazaran çekim sırasında yaydıkları radyasyon miktarının da çok daha az olduğunu söyleyebiliriz.

Elbette hangi cihazın kullanıldığı ya da hangi röntgen çeşidinin tercih edildiğine bağlı olarak bu miktar değişebilir ancak bir fikir vermesi açısından klasik küçük bir diş röntgeni çekiminde yayılan radyasyon miktarının 0.001 mSv dolaylarında olduğunu, panoramik radyografinin ise 0.003 mSv dolaylarında radyasyon yaydığını belirtebiliriz. Bu miktar 4 – 5 saatlik bir uçak yolculuğu yapıldığında maruz kalınan radyasyona eşdeğerdir. Bir diğer deyişle ‘arka plan radyasyonu’ olarak adlandırılan ve günlük hayatımızda maruz kaldığımız radyasyon ile benzer oranlardadır. Aynı zamanda röntgen çekimlerinde alınan radyasyonu minimuma çekebilmek için her türlü önlemin alındığını da unutmamak gerekiyor.

Diş Röntgen Çekimi Nasıl Yapılır?

diş röntgen çekimi nasıl yapılır

Hastanın diş röntgeni için röntgen odasına alınması gerekiyor. Ardından bazı tedbirler alındıktan sonra hastanın çenesi röntgen cihazının uygun kısmına yerleştiriliyor. Baş kısmının iki tarafına ise özel bir aparat yerleştiriliyor. Cihaz üzerinde gerekli ayarlamalar ve düzenlemeler yapıldıktan sonra çekime başlanıyor. Cihaz baş etrafında dönerek aldığı görüntüyü bilgisayara iletiyor ve diş hekimi tarafından bilgisayar üzerinden görüntünün değerlendirilmesi mümkün oluyor. Tüm bu sürecin hastaya herhangi bir acı vermediğini de belirtmeliyiz. Dental alanda kullanılan görüntüleme tetkiklerinin hiç biri acıya, ağrıya yol açmaz.

İlginizi çekebilir –> Dişçi Korkusu

Panoramik Diş Röntgeni Nedir?

Hem dişlerin hem de çene kemiğinin sadece tek bir ışınlama ile görüntülenmesini sağlayan diş röntgeni ‘panoramik’ olarak adlandırılır. Bir anlamda hastanın ağız resminin 2 boyutlu olarak görüntülemesini sağlar da diyebiliriz. Genellikle sadece diş yapısının görüntülenmesi için tercih edildiği düşünülse de aslında diş yapısının çene kemiği ile birlikte görüntülenmesine de olanak tanıyan bir tetkiktir. Baş ve boyun bölgesinde yer alan çoklu kemiklerin hatta kritik olan anatomilerin de diş hekimi tarafından net bir biçimde görünmesine olanak tanır. Özellikle diş çürükleri ve diş eti hastalıkları toplumda yaygın görülen rahatsızlıklardır. Bu durumda hastalıkların en doğru şekilde teşhis edilmesine izin veren görüntüleme tetkiki olduğunu da belirtelim.

Bununla birlikte gömülü diş problemlerinin, çene eklemlerinde ve sinüslerde mevcut olan sorunların tespit edilmesinde de tercih edilir. Dental implantların kontrol edilmesi gerektiğinde, implant tedavisine başlanmadan önce yapılacak olan planlamalarda da bu görüntüleme yönteminden faydalanılır. Kimi zaman ağız içerisinde tümör gibi çeşitli oluşumlar da meydana gelebiliyor. Çıplak gözle yapılan muayenede bu oluşumların tespit edilmesi her zaman mümkün olmaz. İşte bu gibi durumlarda da söz konusu görüntüleme yönteminden faydalanılır ve çeşitli oluşumların tespit edilmesi sağlanır. Ağız kanseri gibi şüphelerde, dokularda ya da çene kemiklerinde çeşitli anomalilerin olduğuna dair şüphe duyulduğunda da Panoramik röntgen ile görüntüleme sağlanır. Standart bir röntgenden çok daha fazla tercih edilmesinin nedeni, tüm ağız yapısının tek bir görüntüleme ile incelenebilmesini sağlamasıdır.

Geleneksel görüntüleme yöntemlerinde X ışınları dişlerden geçer ve ağız içerisindeki filme yansıtılır. Panoramik röntgende ise X ışınları tüm ağızdan geçer ve dijital sensöre ulaşır. Üstelik bu kadar detaylı bir görüntüleme sunmasına karşın işlem süresi sadece saniyeler ile sınırlıdır. Baş etrafında 180 derece dönen cihaz, tüm ağız yapısının görüntüsünü alarak bilgisayar ortamına aktarır. Çekim sırasında hastanın sadece başını hareket ettirmemesi ve dilini de üst damağa yapıştırması yeterlidir. Herhangi bir acı, ağrı ya da olumsuz bir his yaşanmadığından hasta açısından panoramik röntgen filmi çekiminin gayet konforlu bir süreç eşliğinde tamamlandığını belirtmek gerekiyor.

Göz atın –> Diş Muayenesi

Hamileler Diş Röntgeni Çektirebilir Mi?

hamileler diş röntgeni çektirebilir mi

Az önce de değindiğimiz gibi diş röntgeni çekimi sırasında yayılan radyasyon miktarı oldukça düşüktür. Güneş ışınlarından, mikrodalga fırınlarından, kullanılan iletişim cihazlarından da gün içerisinde benzer düzeylerde radyasyon yayılır. Bu nedenle Diş röntgenlerinde yayılan radyasyon miktarının anne adayına ya da anne karnındaki bebeğe zarar vereceğini belirtmek güçtür. Fakat son derece düşük miktarda da olsa radyasyona maruz kalmak söz konusu olacaktır. Bu nedenle hamileler için röntgen çekiminin asla bir zararının olmadığını da söyleyemeyiz. Anne adaylarının bu konuda gebelik takibini yapan kadın hastalıkları ve doğum uzmanına danışmaları, daha detaylı bilgi alabilmelerini de sağlayacaktır. Diş röntgenleri hakkında sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

 Bilgi sahibi olun –> Hamilelikte Diş Sağlığı

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Dişçi Korkusu (Fobisi) Neden Olur? Nasıl Yenilir?

Dişçi korkusu dentofobi olarak adlandırılır. Sadece ülkemizde değil dünyanın pek çok ülkesinde bu sorunun bir hayli yaygın bir şekilde yaşandığını söyleyebiliriz. Diş tedavisi olmaktan aşırı düzeyde korkmak anlamına gelen bu sorun yüzlerce kişinin diş problemleri ile birlikte yaşamaya çalışmasına neden oluyor. Bilindiği gibi her bireyin 6 ayda bir rutin diş kontrollerinden geçmesi gerekiyor. Ancak fobi derecesinde korkusu olanlar bu kontrolleri de aksatıyor. Dolayısıyla olası sağlık sorunlarının erken dönemde tespit edilmesi ve tedavinin yapılması da gecikiyor. Bu durumun çoğu zaman çok ciddi boyutlara varabildiğini de unutmamak gerekiyor. Bazı kişilerin diş hekimine gitmek ve muayene ya da tedavi olmak konusunda neden bu kadar şiddetli bir korku hissettiklerine değineceğiz. Aynı zamanda diş hekimi korkusu olan kişiler için bazı önerilerde de bulunacağız. Öncesinde bu korkunun nasıl yenilenebileceğine değinelim.

Dişçi Korkusu Nasıl Yenilir?

Öncelikle dişçi korkusu durumunun bazı kişilerde daha hafif seviyede olurken bazı kişilerde çok daha şiddetli boyutlarda olabildiğini belirtmeliyiz. Bu korkudan kurtulmak son derece önemlidir çünkü ağız ve diş sağlığının korunması için kontrollere gidilmeli ve kimi zaman da çeşitli tedavilerden geçilmelidir. Elbette korkunun yenilebilmesi için korkunun nedeninin bilinmesi ya da bir başka deyişle kaynağına inilmesi gerekiyor. Her bireyde diş hekimine gitme korkusunu tetikleyen unsur aynı değildir.

Dentofobiye sahip olan kişilerden bazıları muayene ve tedavide kullanılan çeşitli malzemelerden korkuyor. Bazı kişiler ise tedavilerde kullanılan cihazlardan çıkan seslerden yüksek oranda endişe ettiğini ve korktuğunu dile getiriyor. Bununla birlikte dişinin çekilmesinden ya da diş etinde kanama olmasından korkulması da söz konusu olabiliyor. Kimilerinde de korkuya neden olan unsur ağrı yaşayacağı endişesi oluyor. Dolayısıyla diş hekimine gitme ya da diş muayenesinden geçme korkusundan kurtulmak için korkunun kaynağının tespit edilmesi son derece önemlidir. Bunun için de çoğu zaman psikolojik destek almak gerekiyor. Çoğu zaman dişçi korkusu olarak adlandırılan bu korkudan birkaç seans psikolojik terapi alarak kurtulmak mümkün olabiliyor.

Kişi Dişçiden Neden Korkar?

kişi dişçiden neden korkar

Şimdiye dek dişçi korkusu üzerine çok sayıda araştırma yapıldı. Bu araştırmaların sonuçlarına bakılacak olursa söz konusu korkunun temelinde iki farklı unsur yatıyor. Bu unsurlardan biri ve aynı zamanda en yaygın olanı daha önce yaşanan bir olayın travmatik etkisinin olmasıdır. Örneğin diş ya da diş eti tedavisi sırasında aşırı acı hissedilmesi ya da aşırı kanama olması travmatik bir etki yaratabiliyor ve bu korkunun doğmasına neden olabiliyor. Bu gibi durumlarda kişiler diş hekimine gittiğinde yine benzer bir durumla karşı karşıya kalacağına inanıyor ve aşırı düzeyde bir korku oluşuyor.

Toplumda diş tedavileri ile ilgili olarak çocuklara anlatılan kötü ve gerçeği yansıtmayan hikayeler de travmatik sonuçlar doğurabiliyor. Bu çocuklar büyüdüklerinde diş hekimine gitmek istemiyor. Dolayısıyla ağız ve diş sağlıkları da ciddi düzeyde tehlikeye girebiliyor. Bir anlamda çocuklara anlatılan olumsuz hikayelerin travmatik bir etkiye de zemin hazırladığı söylenebilir.

Araştırmalarda tespit edilen ikinci unsur ise diş hekimlerinin ilgisiz tavırlarıdır. Hastalarına karşı ilgisiz ve soğuk davranmaları zaman içerisinde fobi derecesinde bir korkuya dönüşebiliyor. Hastada basit bir korku mevcutsa bile bu korkunun fobi düzeyine kadar ilerlemesine yol açabildiğini söyleyebiliriz.

Diş Hekimi Korkusunda Diş Hekiminin Önemi Nedir?

Az önce de söz ettiğimiz gibi dişçi korkusu ile diş hekimlerinin hastalarına karşı olan tavırları arasında yakın bir ilişki bulunuyor. Hastalarına olumsuz bir tavırla yaklaşım sergileyen diş hekimleri, tek başına diş tedavisi korkusuna neden olabiliyor. Bu nedenle özellikle korku yaşayan hastaların muayene ya da tedavisinde aceleci davranmamak, hasta ile iletişim halinde olmak gerekiyor. Bazı hastalarda yapılacak işlemleri adım adım anlatmak da bu korkunun ortadan kalkmasına yardımcı olabiliyor. Elbette hastaların sorularının detaylıca yanıtlanması gibi yaklaşımların da söz konusu korkunun azalmasına yardımcı olduğu biliniyor.

Dişçi Korkusu Olan Kişilere Tavsiyeler Nelerdir?

Öncelikle dişçi korkusu nedeniyle diş tedavilerini aksatmak zorunda olmadığınızı belirtelim. Sedasyon anestezi gibi seçenekler değerlendirilebiliyor ve hiçbir şekilde acı, ağrı hissetmeden işlemlerin tamamlanması mümkün olabiliyor. Bu korkuyu yaşayanlara uzmanların neler önerdiğini ise şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Eğer dişçi korkusu yaşıyorsanız rahatlıkla iletişim kurabileceğiniz ve sorularınızı yanıtlayabilen bir diş hekimini tercih edin.
  • Diş hekiminize yaşadığınız korkudan mutlaka söz edin ve sizi tam olarak korkutan unsurun ne olduğunu açıklayın.
  • Tedaviye başlanmadan önce neler yapılacağının tarafınıza adım adım anlatılmasını diş hekiminizden isteyebilirsiniz.
  • Eğer tedavi sırasında korkunuzun çok fazla artığını hissediyorsanız ara verilmesini talep edebilirsiniz. Bunun için diş hekiminize işaret etmeniz tedavinin durması için yeterli olacaktır.
  • Tedavi ya da muayeneye başlandığında nefesinizi tutmayın, derin nefes alıp vermeye devam edin.
  • Randevu alırken olabildiğince sabah saatlerini tercih edin. Öğleden sonraya randevu almanız, randevu saatinize kadar beklerken daha fazla gerilmenize ve strese gitmenize yol açabilir.
  • Yaşadığınız korku kalp çarpıntısı ya da solunum sıkıntısı gibi problemleri de beraberinde getiriyorsa doktorunuza danışın. Doktorunuzun da onaylaması durumunda tedavi öncesi sakinleştirici ilaç kullanabilirsiniz.
  • Eğer birden fazla sayıda tedavi yapılması gerekiyorsa mümkün olduğunda en kısa sürede tamamlanan tedaviden başlanmalıdır. En uzun süren tedavi de en sona bırakılmalıdır.
  • Aklınıza takılan tüm sorularınızı diş hekiminize yöneltin. Kullanılan cihazlar ile ne yapıldığı gibi soruları da sormaktan çekinmeyin. Bu sayede tedavi konusunda daha gerçekçi bilgilere sahip olabilirsiniz.
  • Diş hekimliği alanında kullanılan cihazların yenilendiğini ve artık son teknolojilerle geliştirilen cihazların kullanıldığını unutmayın. Dolayısıyla tedaviler artık hasta açısından daha konforlu geçiyor ve eskiye nazaran çok daha kısa zamanda tamamlanıyor. Korkunuzun artığını hissediyorsanız bu bilgiyi düşünün.
  • Yapılan tedavi sonrasında ağrı başlaması durumunda diş hekiminiz tarafından reçete edilen ağrı kesici ilaçları kullanabileceğinizi de belirtmek gerekir. Tedavi sonrası ağrı yaşayacağınız konusunda da endişenizden tamamen kurtulabilirsiniz.

Kimi zaman korkuların üzerine gitmek, bu korkulardan kurtulmanın en kolay yolu olabiliyor. Dentofobisi olmasına karşın düzenli diş kontrollerine gidenlerin bu korkudan daha kolay arındığı biliniyor. Bu nedenle korkularınıza yenik düşmek yerine mücadele etmeyi tercih etmelisiniz.

İlginizi çekebilir –> Hamilelikte Diş Sağlığı

Dentofobi Ne Demektir?

dentofobi ne demek

Halk arasında dişçi korkusu olarak bilinen dentofobi insanların diş hekimi muayenesine ya da diş tedavilerine karşı duydukları aşırı korku olarak tanımlanabilir. Bu korku sadece çocuklarda değil yetişkinlerde de görülebiliyor. Diş tedavisi konusunda endişeli olabilir ya da diş hekiminden randevu alırken kaygılı olabilirsiniz. Bu, dentofobi değildir. Eğer yaşadığınız korku muayene ve tedaviler konusunda kararlarınızı etkileyecek kadar yüksek düzeydeyse dentofobiden söz edilebilir.

Göz atın –> Diş Muayenesi

Dişçi Fobiniz Diş Sağlığınızı Etkiliyor!

Ağız ve diş sağlığının ihmal edilmesi durumunda çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşılabilir. Bu nedenle dişçi korkusu yaşayanların ve bu korkuyu yenmekte zorlananların psikolojik destek alması oldukça önemlidir. Basit bir müdahale ile çözülebilecek diş ve diş eti sorunlarının daha da ilerlemesini önlemek için tedavi seçeneklerinden faydalanılması gerekiyor. Tedavinin ihmal edilmesi sorunların ilerlemesine yol açabilir. Sonuç olarak dentofobi ağız ve diş sağlığını ciddi oranda etkiliyor. Bu konuda sorularınız varsa altta yer alan yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Diş Çekimi

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Diş İpi Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları Neler?

Diş ipi dişlerin etkin bir şekilde temizlenebilmesi için mutlaka kullanılması gereken malzemelerden biridir. Ağız ve diş sağlığının korunması noktasında en az diş fırçalama kadar önemli olduğunu belirtmeliyiz. Günde sadece bir defa diş ipiyle yapılan diş temizliği bile dişlerde çürük oluşma riskini bir hayli azaltıyor. Dişler en doğru şekilde fırçalandığında bile sadece 5’te 3’ünün temizlenmesi mümkün olabiliyor. Diş aralarında kalan yemek artıkları fırçanın kıllarının bu bölgelere erişememesi nedeniyle temizlenemiyor. Ancak diş ipinin kullanımı, bu yemek artıklarının temizlenmesini de sağlıyor ve bakteri plaklarının oluşma riski de ciddi düzeyde geriye çekiliyor. Dolayısıyla diş ipiyle yapılan temizlik diş eti hastalıklarının önlenmesi noktasında da son derece önemlidir. Bu konuda merak edilen hususlara değineceğiz ve diş iplerinin çeşitlerinden de söz edeceğiz. Ancak öncesinde diş ipinin nasıl kullanılması gerektiğini aktaralım.

Diş İpi Nasıl Kullanılır?

Her diş temizliğinde yaklaşık olarak 40 cm ile 50 cm arasında bir diş ipi koparmanız yeterli olacaktır. Bu parçanın bir kısmını iki elinizin orta parmaklarına dolayın ve arada bir boşluk kalmasını sağlayın. Bu boşluk diş arasına rahatlıkla girebilecek uzunlukta olmalıdır. Yaklaşık 5 cm ya da 6 cm dolaylarında bir ipi boşluk olarak bırakmanız yeterli olacaktır. Sonrasında diş ipinin gergin olması için işaret ve baş parmaklarınız ile hafifçe çekin. Diş etlerine baskı uygulamadan ve zarar vermeden bu parçayı diş aralarına sokun ve diş arasındaki yemek artıklarının çıkmasını sağlayın. Diş ipine C harfi şeklinde bir form kazandırmanız durumunda söz konusu temizliği de kolaylıkla yapabileceğinizi söyleyebiliriz.

Her bir diş arasını temizledikten sonra diş ipini elinizde biraz kaydırabilir ve bir sonraki diş arasına temiz olan diş ipiyle geçiş yapabilirsiniz. Bu ürünleri kullanmanın zor olduğu yönündeki inanış doğru değildir. Sadece birkaç deneme sonrasında diş ipiyle diş aralarının kolaylıkla temizlenebildiğini fark edeceksiniz. Özellikle ilk kullanımda zorlanabileceğinizi unutmayın ancak vazgeçmemek gerektiğinin de altını çizmeliyiz. Birkaç defa denedikten sonra en az diş fırçalama kadar kolay bir şekilde diş temizliğinin yapılabildiğini de belirtmek gerekiyor.

Diş İpi Dişlerin Arasını Açar Mı?

diş ipi dişlerin arasını açar mı

Sıklıkla sorulan sorulardan biri de diş ipi kullanımının bir süre sonrasında diş aralarında açıklığa neden olup olmadığıdır. Elbette böyle bir durum asla söz konusu olamaz. Düzenli olarak diş ipiyle yapılan temizliğin dişlerde aşınmaya neden olmasının mümkün olmadığını belirtelim. Diş iplerinin üretiminde kullanılan malzemeler diş dokusu ve diş eti dokusu ile uyumludur. İdeal yumuşaklıkta olması da dişlerde aşınmaya, çizilmeye neden olmasını engelliyor. Zira elinize aldığınızda diş ipinin aslında gayet yumuşak bir formda olduğunu siz de fark edebilirsiniz.

Bu arada merak edilen bir diğer husus da söz konusu materyalin dolgularda aşınmaya neden olup olmadığıdır. Dişlerde çürüklerin temizlenmesinin ardından kalan boşluğu kapatmak için kullanılan dolgu materyalleri de en az dişler kadar sağlam bir yapıya sahip oluyor. Bu nedenle diş iplerinin dolgular üzerinde de aşınma yapması ya da dolgunun kırılmasına neden olmazı teknik olarak mümkün değildir. Dişlerinde dolgu olanlar ya da kaplama olanlar da bu konuda herhangi bir endişe yaşamadan diş ipleriyle etkin bir ağız ve diş temizliği yapabilir. Kaplamalar gibi materyallerin de bu ürünlerin kullanımından olumsuz etkilenmediğini söyleyebiliriz.

Diş etlerine kanama olması durumunda diş ipi kullanımı durdurulmalı mı sorusunun yanıtı da merak ediliyor. Diş etlerinde fırçalama ya da diş ipinin kullanımı sırasında kanama olması normal kabul edilen bir durum değildir. Mutlaka en kısa zamanda diş hekimine başvurmalı ve kanama konusunda bilgi vermelisiniz. Diş ipiyle temizlik yapmaya da devam etmelisiniz. Bu kon uda diş hekiminizin önerilerini dikkate almanızda fayda olacaktır.

Diş İpi Çeşitleri Nelerdir?

Günümüzde diş ipi farklı markalar tarafından farklı materyaller kullanılarak üretilebiliyor. Üretimde kullanılan materyal dikkate alındığında bu ürünler iki farklı kategoriye ayrılıyor. Bunlar PTFE ve naylon olarak sıralanabilir. Tasarımı dikkate alındığında da diş iplerinin yine iki farklı kategoride ele alınabildiğini söyleyebiliriz. Bunlar da kürdanlı diş ipleri ve rulo diş ipleri şekilde açıklanabilir. Kullanım kolaylığı yönünden kürdanlı olarak dizayn edilenler daha pratik olabiliyor. Ancak rulo formunda hazırlanan diş iplerinin de daha ekonomik bir seçenek olması nedeniyle ilgi gördüğünü söyleyebiliriz.

Yanlış Diş İpi Kullanımı

Elbette diş ipi kullanımıyla ilgili çeşitli hatalar da yapılabiliyor. Bunlar arasında en yaygın olanı aynı diş ipiyle defalarca diş temizliğinin yapılmasıdır. Oysa diş iplerinden kopardığınız her parça tek kullanımlık olarak değerlendirilmelidir. Aynı diş ipini kullanmak ve farklı bir dişi daha temizlemek hijyenik olmaz. Zaten diş iplerinin özel yapısı nedeniyle bir defa kullanıldığında yıpranması söz konusu oluyor ve yeniden kullanılması durumunda kopabiliyor.

Yanlış olan davranışlardan biri de diş ipleriyle dişlerin sadece diş etine uzak olan yüzey bölümlerinin temizlenmesidir. Oysa özellikle dişlerle diş etlerinin buluştuğu çizgide plak oluşuyor ve bu bölgelerin çok iyi temizlenmesi gerekiyor. Aynı zamanda diş fırçasının ulaşamadığı diş aralarının da mutlaka temizlenmesi gerekir. Aksi halde etkin bir diş temizliğinin yapıldığından söz edemeyiz.

İlginizi çekebilir –> Diş Minesi Aşınması

Doğru Diş İpi Kullanımı

doğru diş ipi kullanımı

Hatalı diş ipi kullanımının dişlere olmasa da diş etlerine zarar vermesi söz konusu olabilir. Bu nedenle söz konusu ürünlerin diş temizliğinde nasıl kullanılması gerektiğine mutlaka önem verilmelidir. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus az ya da çok fazla bastırmadan diş temizliğinin yapılmasıdır. Diş fırçalarken uyguladığınız oranda baskı yapmanız dişlerin bu ürünlerle çok iyi bir şekilde temizlenmesi için yeterli olacaktır. Dişe doğru diş ipinin yaslanması ve C şekli verilerek temizlenmesi, bu ürünlerin en doğru şekilde kullanılmasını sağlar. Diş iplerinin sürekli aşağı yukarı yönlü hareket ettirilmesi ise yanlış olur. Hatta bu hareket sakıncalıdır çünkü diş plaklarını diş etlerinin içine doğru itebilir. Eğer rulo şeklinde üretilen diş iplerinin kullanımı konusunda zorlanıyorsanız kürdan şeklinde hazırlanan ürünlere de yönelebilirsiniz.

Göz atın –> Diş Muayenesi

Diş İpi Faydaları Nelerdir?

Öncelikle diş ipi kullanımını daha önce ihmal etmiş olsanız da hala geç kalmadığınızı belirtmeliyiz. Her yaşta bu ürünler kullanılabilir ve diş temizliğinin çok daha etkin bir şekilde yapılması aşamasına geçilebilir. Dişlerin daha temiz olmasını sağlayan diş ipleri haliyle daha ferah ve temiz bir nefese sahip olmanızı da sağlar. Düzenli olarak kullanmaya başladığınızda diş ipi sayesinde daha ferah bir nefese sahip olduğunuzu da kısa zamanda fark edebilirsiniz.

Diş etlerinin hastalanmasının en yaygın nedeni diş taşları ve plaklardır. Bu oluşumu önlemek için de diş iplerinin kullanılması gerekiyor. Bu anlamda söz konusu ürünlerin kullanımı bir seçenek olmaktan çıkıp zorunluluğa dönüşüyor. Hem diş eti sağlığını korumak hem de diş çürüklerini önlemek için siz de diş iplerinin kullanılmasını sağlayabilir ve ağız hijyeninizi koruyabilirsiniz. Daha sağlıklı dişlere ve diş etlerine sahip olmak, bu ürünlerin en önemli faydasıdır. Çürükleri, bakteri ve plak oluşumunu önlüyor olması da önem taşıyor. Diş iplerinin kullanımına dair sorularınızı hemen yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Hamilelikte Diş Sağlığı 

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Diş Eti Çekilmesi Belirtileri ve Tedavisi

Diş eti çekilmesi en genel şekli ile diş eti dokusunun diş köküne doğru çekilmesi ve diş kökünü açığa bırakması olarak tanımlanabilir. Diş etlerinin çekilmesi halinde dişler ile diş eti çizgisi arasında boşluklar oluşabiliyor. Eğer zamanında tedavi gerçekleştirilmezse dişleri destekleyen kemik yapısında ve aynı zamanda diş dokusunda da yüksek oranda hasarlar oluşabiliyor. Bu durumda diş kayıpları da meydana gelebildiğinden diş eti çekilmesi probleminin mutlaka ciddiye alınması gerekiyor.

Gingiva olarak adlandırılan diş etlerinde damarlanma oldukça fazladır. Pembe renge sahip olan diş etleri dişin boyun kısmının etrafını sarmış durumdadır. Çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan diş eti çekilmesi problemi ise çoğu zaman hasta tarafından da fark edilmez. Bu sorunun her yaşta olabileceğini belirtmemiz gerekiyor. Yavaş bir ilerleme seyrine sahip olması nedeniyle sadece diş hekimi tarafından yapılan muayenede anlaşılabiliyor da diyebiliriz. Kimi zaman diş etlerindeki çekilme ile birlikte ağrı ve şişme de meydana gelebilir. Bu durumda hasta diş etleriyle ilgili yaşadığı sorunu fark edebilir ve diş hekimine başvurabilir. Bu konuda merak edilen tüm detayları aktaracağız. Öncesinde tedavinin nasıl uygulandığından söz edelim.

Diş Eti Çekilmesi Tedavisi

Hastada diş eti çekilmesi tespit edildiğinde tedavi her zaman aynı prosedür değildir. Diş etlerinde ne oranda çekilme olduğuna bağlı olarak farklı tedavi seçenekleri değerlendirilir. Antibiyotik ilaç kullanımı da tedavi yöntemlerinden biridir. Aynı zamanda hafif düzeyde bir diş eti çekilmesinin başlamış olması halinde dişlerin diş taşlarından temizlenmesi gerekir. Diş eti çizgisinin altında bulunan kök yüzeylerde ve dişlerin diş etleri ile buluştuğu hatta plak oluşumu yaygın bir şekilde görülüyor. Bu plakların temizlenmesi ise diş eti çekilmesine müdahale edilebilmesi adına önem taşıyor. Bazı hastalarda yeniden plak oluşumunu geciktirmek adına bazı diş dokularının düzeltilmesi de gerekebiliyor.

Kök alanlarda bakterilerin tutunmasını önlemek amacıyla gerçekleştirilen bu işlem sayesinde plak oluşumunun daha uzun sürmesi de hedefleniyor. Diş eti çekilmesinin oldukça ilerlediği dönemlerde fark edilmesi de mümkün olabiliyor. Bu gibi durumlarda uygulanan tedavi seçeneklerinden biri de cerrahi müdahaledir. Özellikle diş köklerinin açıkta kalmış olması durumunda hastalar ciddi bir hassasiyet sorunu yaşayabiliyor. Dolayısıyla hassasiyeti ortadan kaldırmaya yönelik tedavilerin de uygulanmasına ihtiyaç duyuluyor. Çekilmiş durumda olan diş etlerinin yeniden yerine getirilmesi ise mümkün olmaz. Bu nedenle çekilme başladığında en kısa süre içerisinde müdahale edilmesi oldukça önemlidir.

Sıklıkla merak edilen hususlardan biri de cerrahi müdahalenin nasıl yapıldığıdır. Bu müdahalede greftleme tekniği uygulanıyor. Hastanın damak dokusundan açılan parçanın diş etlerinde çekilme olan yere transferi sağlanıyor ve bu yolla diş dokusunun korunması hedefleniyor. Bir başka cerrahi müdahale yöntemi de kaydırmadır. Bu teknikte diş eti çekilmesinin olduğu bölgenin yan kısmındaki sağlam doku çekilme olan bölgeye kaydırılıyor. Bir anlamda diş eti çekilmesinden kaynaklı olarak açıkta kalan alanın kapatıldığını söyleyebiliriz. Elbette bu iki cerrahi müdahalenin uygulanabilmesi için hastanın dokularının uygun olması gerekiyor.

Diş Eti Çekilmesi Neden Olur?

diş eti çekilmesi neden olur

Ağız hijyeni diş eti çekilmesi konusunda en önemli faktörlerin başında geliyor. Diş etinde çekilme olması çok sayıda farklı hususa bağlı olarak ortaya çıkabilen sorunlardan biridir. Ancak bunlar arasında en önemli olanı ağız ve diş temizliğinin ihmal edilmesi, hijyene önem verilmemesidir. Bunların dışında söz konusu probleme neden olabilen hususları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Bakteriyel diş eti enfeksiyonları
  • Dişlerin yanlış fırçalanması ya da çok sert bir biçimde fırçalanması
  • Ağız ve diş temizliğinin ihmal edilmesi
  • Rutin diş kontrollerinin ihmal edilmesi
  • Vücudun hormon düzeylerindeki ani değişimler
  • Menopoza girmek
  • Doğum yapmak
  • Ergenlik dönemine girmek
  • Tütün ürünleri kullanımı
  • Geceleri dişleri gıcırdatmak ya da sıkmak
  • Dişlerin yanlış şekilde hizalanmış olması
  • Dudak ya da dile takılan piercingler

Görüldüğü gibi farklı nedenlere bağlı olarak bu sağlık sorunu ortaya çıkabiliyor. Önemli olan ise olası en erken dönemde diş etlerinde çekilmenin anlaşılması ve gerekli tedavinin gerçekleştirilmesidir.

Diş Eti Çekilmesi Belirtileri Nelerdir?

Son derece önemli bir rahatsızlık olan diş eti çekilmesi maalesef hemen anlaşılabilen yani hemen belirti gösteren bir problem değildir. Daha önce de değindiğimiz gibi bir hayli yavaş seyreden bir çekilme söz konusudur. Hastalar dişlerinde hassasiyet hissetmeye başladıklarında artık diş etlerindeki çekilme de belirli bir düzeye ulaşmış oluyor. Genel olarak bakıldığında bu problemin sebebiyet verdiği semptomların ilkinin diş hassasiyeti olduğunu belirtebiliriz. Şayet hassasiyet problemi hasta tarafından ciddiye alınmazsa ve diş hekimine başvurulmazsa diş etlerindeki çekilmeye müdahale edilmesi de oldukça gecikiyor.

Dişlerdeki hassasiyetin yanı sıra aşağıdaki sorunların da ortaya çıkabildiğini söyleyebiliriz:

  • Dişler fırçalanırken kanama olması
  • Dişlerin daha uzun görünmeye başlaması
  • Diş etlerindeki pembe rengin zamanla kırmızıya dönmeye başlaması
  • Diş etlerinde şişmeler olması
  • Sert bir gıdanın ısırılması ya da çiğnenmesi esnasında kanama olması

Bu semptomlar oldukça yaygın görülen belirtilerdir. Sadece birinin ortaya çıkması durumunda bile zaman kaybetmeden diş hekimine gitmek gerekir. Bu sayede diş kaybına kadar ilerleyebilen diş eti çekilmesinin en erken dönemde tedavi edilmesi mümkün olabilir.

Diş Eti Şişmesi Problemi

Çoğu zaman diş eti çekilmesi problemi ortaya çıktığında diş etlerinde şişme de bu soruna eşlik ediyor. Ancak diş etlerinde şişme olması sadece çekilmeden kaynaklanmaz. Daha farklı hususlara bağlı olarak da diş etlerinde şişmeler olabilir. Şişmenin yaygın nedenleri ise şu şekildedir:

  • İltihaplanma
  • Enfeksiyon
  • Gebelik
  • Beslenme sorunları
  • Kullanılan bazı ilaçlar

Elbette diş etlerinde çekilme olması kadar şişme olması da ciddiye alınması gereken bir husustur. Dolayısıyla sadece belirli bir bölgede şişme meydana gelmiş olsa bile diş hekimine başvurulmalıdır.

Göz atın –> Bruksizm Nedir

Diş Eti Ağrısı Nasıl Geçer?

diş eti ağrısı nasıl geçer

Hastaların büyük bölümünde diş eti çekilmesi ile birlikte diş eti ağrısı sorunu da ortaya çıkıyor. Bu ağrı bazı hastalarda hafif seviyede olurken bazılarında daha şiddetli olabiliyor. Bu gibi durumlarda genellikle ağrı kesici ilaç kullanılıyor olsa da ilaç ile ağrının giderilmesinin geçici bir çözüm olduğunu unutmamak gerekir. Diş eti ağrısının geçebilmesi için önce ağrıya hangi unsur ya da unsurların neden olduğunu tespit etmek gerekiyor. Hemen ardından tespit edilen problemin giderilmesi için tedaviye başlanabilir. Sorunun ortadan kalkması durumunda yaşanan diş eti ağrısı da giderilmiş olacaktır. Sonuç olarak diş eti ağrısından kurtulmanın yolu da diş hekimi tarafından uygulanması gereken tedavidir.

Göz atın –> Ağız Yarası Nedir

Diş Eti Çekilmesi Nasıl Önlenir?

Eğer diş eti çekilmesi sorununu yaşamak istemiyorsanız öncelikle ağız ve diş temizliğini asla ihmal etmemelisiniz. Ağız ve diş temizliğinin doğru bir şekilde yapılması, bu sorunu önlemenin ön koşuludur. Dişlerin düzenli olarak fırçalanması, rutin diş kontrollerinin aksatılmaması da önem taşıyor. Böylelikle diş taşı oluşumunu da önlemek mümkün olabilir. Elbette tütün ürünleri kullanımından da kesinlikle uzak durmak gerekiyor. Çünkü bu ürünler başlı başına ağız ve diş sorunlarının nedeni olabiliyor. Kullandığınız diş fırçasını düzenli olarak değiştirmeli ve beraberinde mutlaka diş ipi de kullanmalısınız. Diş eti çekilmesine dair sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Gingivektomi Nedir

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Hamilelikte Diş Sağlığı ve Ağız Bakımı

Hamilelikte diş sağlığı anne adaylarının üzerinde durması gereken en önemli hususlardan biridir. Gebelik döneminde de ağız ve diş temizliğinin, hijyeninin asla ihmal edilmemesi gerekiyor. Bu dönemde vücuttaki progesteron hormonu artar. Bu durum bağışıklık sisteminin baskılanması anlamına da geliyor. Bağışıklık sisteminin baskılanması ise vücudun çeşitli hastalıklara karşı daha açık olmasına sebebiyet veriyor. Örneğin eğer diş etlerinde iltihaplanma sorunu varsa gebelikle birlikte bu sorun hızla artar.

Elbette ağız ve diş sağlığı hamileliği de etkileyebiliyor. Diş eti hastalıklarının gelişmesi ve tedavinin de yapılmaması durumunda erken doğum riski yükseliyor. Aynı zamanda düşük doğum ağırlığı riskinin de tam 7 kat artış gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu örnekler hamilelikte diş sağlığı konusunun ne denli önemli olduğunu daha net anlamayı sağlamak için yeterlidir. Konuya dair çok sayıda unsur merak ediliyor. Gebelikte diş tedavisi yapılıyor mu, hamilelik diş kaybı nedeni mi gibi soruların tamamının yanıtını aktaracağız. Öncesinde en sık dile getirilen sorulardan biri olan hamilelikte gargara kullanılır mı sorusunun yanıtı ile başlayalım.

Hamilelikte Gargara Kullanılır Mı?

Tüm anne adaylarının hamilelikte diş sağlığı konusunda dikkat etmesi gereken ilk unsur gelişigüzel bir şekilde seçilen ürünlerin kullanılmaması gerektiğidir. Bu durum gargara çeşitleri için de geçerlidir. Piyasada çok sayıda farklı içerik kullanılarak hazırlanan gargara çeşitleri bulunuyor. Ancak bunların tamamının gebelikte kullanım için uygun olduğundan söz edemeyiz. Bu noktada anne adaylarının yapması gereken, diş hekimine danışmaktır. Diş hekimine başvurarak hamile olduğunuz konusunda bilgi vermeniz durumunda sizin için ideal bir gargara önerisi alabilirsiniz. Diş hekiminizin önerdiği gargarayı kullanmanızda bir sakınca olmaz.

Ancak internet ortamında rastladığınız her bilgiyi doğru olarak kabul etmemeniz de önem taşıyor. Bitki kürleri hazırlayarak bunu gargara olarak kullanabileceğiniz yönünde çeşitli bilgiler ile karşılaşabilirsiniz. Bitkiler tıpkı ilaçlar gibi çeşitli etken maddelere sahiptir. Kür hazırlama sırasında bitkilerin karıştırılması ya da çeşitli işlemlerden geçirilmesi ise vücut için zararlı hale gelmelerine yol açabilir. Sadece anne adayı değil bebek de bundan zarar görebilir. Dolayısıyla bitkiler ile gargara hazırlamak gibi riskli bir yöntem yerine diş hekiminizin önerdiği gargaraları kullanmanız daha doğru olacaktır.

Dişler Hamilelik Sırasında Daha Çabuk mu Çürür?

dişler hamilelikte daha çabuk mu çürür

Şayet hamilelikte diş sağlığı ihmal edilirse, diş fırçalanması ve diş ipi kullanımına özen gösterilmezse diş çürükleri meydana gelebilir. Gebelikte ağızdaki pH değeri düşebiliyor. Mide bulantısı ve kusma gibi gebelik semptomları ağızda mevcut olan pH değerinin düşmesini tetikleyen unsurlardan biridir. Bu nedenle kusma şikayeti ortaya çıktığında mutlaka ağzın ılık ve tuzlu su ile gargara yapılması gerekiyor.

Bu konuda en sık yapılan hatalardan biri kusma sonrasında hemen dişlerin fırçalanmasıdır. Ancak diş fırçalama için minimum 20 dakika beklemek gerekiyor. Böylelikle diş çürüğü oluşumunun hızlanmasına yol açmanın da önüne geçilebilir. Ağız ve diş temizliği çoğu zaman mide bulantısı nedeniyle ihmal ediliyor. Bu da kısa zamanda diş çürüklerinin oluşmasının en yaygın nedenidir.

Hamilelik Diş Kaybına Yol Açar mı?

Toplumda gebelik ile alakalı çok yanlış bilgilerin olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri de gebeliğin mutlaka bir ya da birkaç diş kaybına yol açacağıdır. Elbette hamilelikte diş sağlığı ihmal edilmezse böyle bir durumla karşılaşılması da mümkün olmaz. Anne karnındaki bebeklerin kalsiyum ihtiyacını annenin dişlerinden karşıladığı ve bu nedenle diş kaybının kaçınılmaz olduğu yönündeki bilgi kesinlikle doğru değildir. Bebekler kalsiyum ihtiyacını annenin dişlerinden karşılamaz. Her gebelikte mutlaka diş kaybı meydana gelmez. Az önce de değindiğimiz gibi diş kaybına neden olan diş çürükleridir ve diş çürükleri de ağız ile diş temizliğinin ihmal edilmesinden kaynaklanır. Dolayısıyla bu ve benzeri bilgilere itibar edilmemesi de önemlidir.

Burada bilinmesi gereken husus hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığının çeşitli rahatsızlıklara daha açık olduğudur. Bunun nedeni ise vücudun özellikle hormon dengelerinde meydana gelen değişimlerdir. Özellikle bağışıklık sisteminin baskılanıyor olması nedeniyle diş etleri ve dişler dış faktörlere daha açık hale gelir. Ancak ağız ve diş temizliğinin ihmal edilmemesi durumunda herhangi bir sorunla karşılaşılmadan gebelik döneminin tamamlanması da söz konusudur.

Bebeğin Diş Gelişimi Nasıl Oluşur?

Ebeveynlerin hamilelikte diş sağlığı konusunda merak ettikleri hususlardan biri de bebeklerin diş gelişimi oluyor. Bebeklerde diş gelişimi gebeliğin 5 – 6 haftaları arasında başlar. Özellikle bu dönemde bebeklerin diş sağlığının olumsuz etkilenmemesi için anne adayının beslenmesine maksimum düzeyde dikkat etmesi gerekir. Beslenme programında mutlaka kalsiyum, fosfor ve vitamin açısından zengin olan gıdaların eklenmesi önem taşıyor. Böylelikle bebeklerin diş gelişimi sürecinde gerekli olan vitamin ve mineral desteği de sağlanmış olacaktır.

Hamilelikte Ağız Bakımı Nasıl Olmalıdır?

Tüm anne adaylarının hamilelikte diş sağlığı konusunda yapabileceği basit işlemler var. Nelerin önemli olduğu, nelere dikkat edilmesi gerektiği gibi konularda bilgi sahibi olmanızı sağlayacak kısa bir liste aktarabiliriz.

  • Hamilelik planlaması olanların öncelikle basit bir ağız ve diş muayenesinden geçmelerinde fayda olacaktır. Bu sayede mevcut sorunların gebelikten önce tespit edilmesi ve onarılması mümkün olabilir.
  • Diş fırçalama, diş ipi kullanma ve ağız gargarası ile hijyenik bir ağız temizliği yapma gebelikte aksatılmamalıdır.
  • Şayet hamilelikte diş hassasiyeti sorunu gelişirse ılık ve tuzlu su ile günde 2 defa gargara yapılabilir.
  • Tatlı tüketimi sonrasında dişlerin 15 – 20 dakika beklendikten sonra fırçalanmasında fayda olacaktır.
  • Dişler ya da diş etleriyle ilgili yaşadığınız bir problem olduğunda zaman kaybetmeden diş hekimine başvurmalısınız.

Hamileler Diş Tedavisi Yaptırabilir Mi?

Halk arasında hamilelikte diş sağlığı konusunda yanlış bilinenlerden biri de gebelikte hiçbir diş tedavisinin asla yapılamayacağıdır. Bu bilgi de gerçeği yansıtmıyor ve gebelik döneminde de bazı diş tedavileri ya da diş eti tedavileri yapılabiliyor. Ancak tedavi yapılırken gebeliğin kaçıncı haftasında olunduğu da dikkate alınıyor.

Gebeliğin 1. Trimester Döneminde Diş Tedavileri

Bilindiği gibi gebeliğin ilk trimester dönemi bebek için hassas bir dönemdir. İlk 3 aylık hamilelik döneminde basit bir hata düşükle sonuçlanabilir ve bu nedenle olası sağlık sorunlarını önlemek için ağız ile diş temizliğine, bakımına maksimum düzeyde önem vermek gerekir. Bu dönemde gerekli olması halinde kanal tedavisi yapılabilir ve diş çekimi gerçekleştirilebilir. Aynı zamanda bebeğe zarar vermeyecek ilaçlar ile de tedavi yapılabilir.

İlginizi çekebilir –> Dişçi Korkusu

Gebeliğin 2. Trimester Döneminde Diş Tedavileri

İkinci trimester dönemi gebeliğin 3 – 6 ay arasıdır. Eğer bazı tedaviler doğum sonrasına ertelenemiyorsa söz konusu tedavilerin yapılması için en doğru zaman dilimi gebeliğin bu dönemidir. Diş çürükleri için tedavi yapılmasında herhangi bir sakınca olmaz. Kanal tedavisi ilk trimester dönemi gibi ikinci trimester döneminde de yapılabilir.

Göz atın –> Ağız Yarası

Gebeliğin 3. Trimester Döneminde Diş Tedavileri

Artık doğumun gerçekleşmesine kalan zaman dilimi sadece 3 aydır. Eğer mevcut sorunların tedavisi ertelenebiliyorsa bu dönemde doğum sonrasında ertelenmesi daha uygun olur. Ancak ertelenemeyen tedaviler söz konusu ise bu durumda yine anne karnındaki bebeğe zarar vermeyecek şekilde çeşitli tedavilerin uygulanabildiğini söyleyebiliriz. Hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığı konusunda sorularınız varsa hemen yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Diş Muayenesi

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Fiber Post Uygulaması Nedir? Nasıl Yapılır?

Fiber post uygulaması dişteki madde kaybının çok fazla olduğu durumlarda gerçekleştirilir. Kanal tedavisinin yapılmasının ardından dişte kalan boşluk çok fazla oranda olursa dolgu materyalleri ile bu boşluğu kapatmak mümkün olmaktan çıkabiliyor. Bu gibi durumlarda da devreye söz konusu uygulama giriyor. Elbette her kanal tedavisinin ardından bu işlemin yapıldığından söz edemeyiz. Ancak diş duvarının tamamen kalktığı, ortaya çıkan boşluğun aşırı düzeyde olduğu zamanlarda sadece dolgu maddesi ile dişe yeniden eski fonksiyonlarını kazandırmak bir hayli zorlaşır. Bu durumda da devreye fiber post uygulamalarının girdiğini söyleyebiliriz. Hastalar uygulamanın ne kadar dayanıklı olduğunu, hangi aşamalarla işlemin gerçekleştirildiğini ve benzer hususları da merak ediyor. Bu konuları ele almadan önce söz konusu uygulamanın nasıl yapıldığını aktaralım.

Fiber Post Uygulaması Nasıl Yapılır?

Bu işlem diş çürükleri durumunda yapılan kanal tedavisinin ardından gerçekleştiriliyor. Dişe kanal tedavisinin yapılmasının ardından diş duvarının kalkmış olması halinde fiber post uygulaması devreye girebilir.  Bu uygulamada genellikle döküm, vidalı yahut fiber kullanım tercih ediliyor. Ancak fiber post bazı açılardan bakıldığında daha fazla dikkat çekiyor. Öncelikle fiber postun kırılma olasılığı diğerlerine nazaran daha düşüktür. Bir diğer özelliği de dişe yapışmasının daha kolay olmasıdır. Bu iki özellik, uygulamada sıklıkla fiber post kullanımının tercih edilmesini beraberinde getiriyor.

Uygulama sırasında driller yardımı ile özel bir yer açma işlemi gerçekleştiriliyor. Sonrasında ise yapıştırma tekniğinin de kullanımıyla uygulamanın tamamlanması mümkün olabiliyor. Uygulamanın ardından elde edilen görünümün doğallığı noktasında herhangi bir endişe duyulması gerekmiyor. Çünkü işlemde seramik materyal kullanıldığından son derece natürel bir diş görünümü yakalanıyor. İşlem öncesinde kanal tedavisinin yapılıyor olması nedeniyle zaten müdahale edilen bölge uyuşmuş oluyor. Bu sayede hastanın acı duyma gibi konularda da bir endişe yaşamasına gerek kalmıyor. Zira uygulama sırasında hasta hiçbir şey hissetmiyor.

Fiber Post Uygulaması Ne Kadar Dayanıklıdır?

İşlemin yapılacağı hastaların sıklıkla merak ettiği detaylardan biri de fiber post uygulaması dayanıklılığı oluyor. Bu uygulamada kullanılan fiber malzeme, işlem için özel olarak üretiliyor. Dayanıklı olması konusunda da beklentileri ziyadesiyle karşıladığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Dişlerin fonksiyonlarını yeniden kazanması mümkün olabiliyor ve bu işlemin yapıldığı dişler de çiğneme, ısırma gibi işlevler için tercih edilebiliyor. Sonuç olarak dayanıklılık açısından da bir endişe yaşanması gerekmez.

Fiber Post Uygulama Aşamaları Nelerdir?

Fiber post uygulamarı

Dişe fiber post uygulaması yapılacak olması, saatlerce uğraş gerektirdiği anlamına gelmez. Önce dişteki çürüğün temizlenmesi ve sonrasında kanal tedavisi işleminin tamamlanması gerekiyor. Bu uygulamada diş kökünden destek alınması da önem taşıyor. Dişin boşluk olan bölümüne diş kökünden de destek alınarak demet yerleştirilmesi sağlanıyor. Bu demet üzerine de dolgu işlemi gerçekleştiriliyor. Tüm bu işlemlerin tek bir seans içerisinde tamamlanması da mümkün olduğundan hastaların defalarca kliniğe gelmesi gerekmiyor.

Elbette her bir seansın ne kadar sürdüğü konusunda da bilgi almak isteyebilirsiniz. Ancak bu süre her hastada aynı olmuyor çünkü hangi dişe uygulama yapılacağı, ne kadar zaman gerektiği konusunda da belirleyici bir unsur oluyor. Genel olarak bir fikir sahibi olmanız açısından seansların 15 – 30 dakika sürdüğünü söyleyebiliriz. Bazı hastalarda bu sürenin 45 dakikaya ve çok ender olmak kaydıyla 1 saate kadar uzayabileceğini de belirtmeliyiz. Kanal tedavisinin yapılmadığı dişlere bu uygulama da gerçekleştirilemiyor. Nedeni ise işlemin diş kökü içerisine yapılıyor olmasıdır. Şayet kanal tedavisi yapılmadıysa bu uygulamanın gerçekleştirilmesi de teknik olarak mümkün olmaz.

Fiber Post Uygulaması Hangi Durumlarda Yapılmaz?

Diş tedavilerinde kanal tedavisinin gerçekleştirilmesinin ardından yapılan fiber post uygulaması her durumda gereksinim duyulan bir işlem değildir. Fiber çubuklar yardımı ile dişin güçlendirilmesini hedefleyen bu uygulamanın hangi durumlarda yapıldığı sorusunun yanıtını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Diş kökünde iltihap olması
  • Diş kökünde kırık bulunması
  • Diş kökünde kist olması
  • Diş kökünün kısa ya da eğri olması
  • Diş kökünün çok ince bir yapıda olması
  • Diş kökünde tıkanıklık bulunması
  • Dişe kanal tedavisinin uygulanması ancak tedavinin kök ucuna kadar yapılamıyor olması
  • Dişi destekleyen kemikte herhangi bir problem olması
  • Hastada kemik yıkımının fazla oranda olması

Yukarıda sıraladığımız nedenler bu uygulamanın gerçekleştirilmesindeki en sık durumlardır. Ancak kimi zaman spesifik bazı nedenlere bağlı olarak da bu işlemin yapılmasına ihtiyaç olabiliyor. Diş hekimi tarafından yapılan inceleme sonrasında gereksinim duyulması halinde farklı bir nedenle de söz konusu uygulamanın yapılması gerekebilir.

Neden Fiber Post Uygulaması Tercih Edilir?

fiber post uygulaması neden tercih edilir

Diş kayıplarının önlenmesinde etkili işlemlerden biri de fiber post uygulaması oluyor. Özellikle diş köküne kanal tedavisinin uygulanmasının ardından kalan yüksek orandaki boşluğun giderilmesinde bu yöntemden yardım alınıyor. Dişin eski fonksiyonlarına yeniden kazandırılabilmesi adına son derece etkili tekniklerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Zira kanal tedavisinin sonrasında dişte kullanılabilir olan materyal azalıyor. Şayet bu uygulama yapılmazsa dişin çekilmesi zorunluluğu bile doğabiliyor. Ancak fiber post işlemiyle diş kurtarılıyor ve beraberinde fonksiyonlarını da yeniden kazanıyor.

Bir anlamda bu işlemin diş çekimi ve sonrasında implant uygulanması zorunluluğunu da ortadan kaldırabildiğini belirtebiliriz. Eksik diş problemi yaşamadan hastanın dişinin kurtarılması, diş köküne yerleştirilen çubuk sayesinde dişin kırılmaya karşı güçlenmesi mümkün hale geliyor. Dişte çürük ya da kırık olmasından kaynaklanabilen enfeksiyonların önlenmesinde de katkı sağlayan bir uygulamadır. Çürük ve kırıklar, madde kaybının aşırı oranda olmasının nedenleri arasında yer alıyor. Aşırı madde kaybının olmasını tolere eden bu uygulama ile gayet başarılı bir netice elde edilebiliyor.

İlginizi çekebilir –> Empress Kuron Kaplama

Fiber Uygulamasının Çeşitleri Nelerdir?

Yukarıda da söz ettiğimiz amaçlarla gerçekleştirilen fiber post uygulaması farklı materyaller kullanılarak da yapılabilir. Fakat en sık tercih edilen fiber post olmaktadır. Vidalı ya da döküm olarak adlandırılan çeşitler ile kıyaslandığında fiber post çok daha avantajlı bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla fiber postun özellikle son yıllarda sıklıkla tercih edilmesi de bundan kaynaklanıyor diyebiliriz. Döküm post çeşitleri ya da prefabrik metal post çeşitlerinin dişe fiziksel olarak tutunması gerekir. Bu da belirli bir zaman dilimini gerektirebilir. Döküm postların laboratuvarda özel olarak üretiliyor olması da işlem için zaman gerekmesinin nedenlerinden biridir. Tüm bunlara bağlı olarak işlem sadece tek seansta tamamlanamıyor. En az 2 seans uygulama gerekiyor. Ancak fiber postun tercih edilmesi durumunda işlemin tek seansta sonlandırılması mümkün olabiliyor.

Diş kökünde küçük bir sağlıklı kemik dokunun mevcudiyeti durumunda fiber post uygulanabilir. Dişte bazı parçaların kalmış olması gibi bir koşula gerek olmuyor. Lakin kemik yıkımının çok aşırı düzeyde olması gibi bir tablo söz konusuysa bu durumda işlemin başarılı olması ihtimali de düşer.

Göz atın –> İmplant Sonrası Ağrı

Fiber Post Uygulaması Fiyatları Ne Kadardır?

Elbette fiber post uygulaması fiyatı konusunda sizlere bir rakamdan söz edemeyiz çünkü sabit bir fiyatlandırma olamaz. Hangi dişe uygulama yapılacağı gibi çeşitli faktörler, bu işlem için ayrılması gereken bütçeyi de etkiliyor. Bu nedenle muayene yapılmadan ve işlem yapılacak olan dişlerin tespit edilmesi sağlanmadan önce bir fiyat aralığından söz etmemiz, hastalar için yanıltıcı olacaktır. Konuya dair sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Box Teknik

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Empress Kuron Kaplama Nedir? Nasıl Yapılır?

Empress kuron kaplama diş kaplama yöntemlerinden biridir ve doğal bir görünüm sergiliyor olmasıyla ön plana çıkar. Bu kaplama yönteminde herhangi bir metal materyal kullanılmaz. Porselen kaplama metotlarından biridir ve buna bağlı olarak ışık geçirgenliği açısından da beklentileri fazlasıyla karşılamayı başarır. Kaplamaların seramik parça üzerine cam seramik konmasıyla hazırlandığını ve dayanıklılık bakımından da yüksek mukavemet özelliğine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle doğal bir diş görünümü isteyenler tarafından tercih edilen kaplama yöntemine dair tüm önemli konuları detaylıca ele alacağız. Öncesinde ise bu kaplama yönteminin hangi hastalar için ideal bir seçenek olduğunu aktaralım.

Empress Kuron Kaplamalar Hangi Hastalara Yapılabilir?

Öncelikle empress kuron kaplama ön dişleriyle alakalı estetik problemleri olan hastalar için en uygun kaplama yöntemlerinden biridir. Sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde ön dişlerde sıklıkla kullanılan kaplama tekniklerinin başında bu yöntem geliyor. Azı dişleri için de güvenle tercih edilebileceğini belirtelim. Diş fonksiyonlarında kuvvetin daha az uygulandığı azı dişleri için söz konusu kuron kaplamalar gayet başarılı bir netice elde etmeyi sağlayabiliyor.

Çok sayıda kişi daha önce kanal tedavisi yaptırmış oluyor. Kanal tedavisinin bu diş kaplama yönteminin tercih edilmesine engel olmadığını belirtelim. Birkaç farklı dişe daha önce kanal tedavisinin ya da dolgu uygulamasının yapılmış olması durumunda da bu kuron kaplama tekniğinden rahatlıkla faydalanılabilir. Kimi zaman yaşın ilerlemesi ya da genetik faktörler nedeniyle dişlerde sarı bir renk hakim olabiliyor. Bu gibi durumlarda da hem daha doğal hem de daha beyaz diş görünümü elde etmek için empress olarak adlandırılan kuron kaplamalara yönelebilirsiniz. Diş aralarında olması gerekenden daha fazla açıklık bulunması durumunda da bu kuron kaplama tekniği devreye girebiliyor. Bu sorunu yaşayan kişiler de söz konusu kaplama tekniğinden istifade edebilir.

Empress Kuron Kaplamalar Her Dişe Uygulanabilir Mi?

Sıklıkla sorulan sorulardan biri de empress kuron kaplama her dişe uygulanabilir mi şeklindedir. Daha önce de söz ettiğimiz gibi bu kaplama yöntemi genellikle ön dişler için uygulanıyor. Bununla birlikte azı dişleri için uygulanmasında da herhangi bir sakınca bulunmaz. Genel olarak bu kaplama yönteminin hangi dişlere uygulanabildiği sorusunun yanıtına dair şu bilgileri aktarabiliriz:

  • Özellikle ön kesici dişlere uygulanması durumunda gayet başarılı bir sonuç alınır
  • Çok fazla güç uygulanmayan diğer dişler için de uygulanması mümkündür
  • Tetrasikline, florozise, devitalizasyona ya da yaşa bağlı renklenme meydana gelmiş olan hastalar da tercih edebilir
  • Kanal tedavisi gören dişlere uygulanabilir
  • Renk tonu farklı nedenlere bağlı olarak değişen dişlere beyazlatma uygulanamadığında bu yöntem tercih edilebilir
  • Aralarında açıklık olan dişler için uygulanabilir
  • Dişlerde şekil bozukluğu olduğunda daha düzgün bir görünüm elde etmek için tercih edilebilir
  • Mine hipoplazisi gibi dişin koruyucu tabakasındaki eksikler veya deformasyonlar olduğunda da bu yöntem uygulanabilir
  • Dişlerde aşınma meydana geldiğinde uygulanmasında bir sakınca yoktur
  • Malpoze yani dişlerin dizilişinde bir sorun olduğunda uygulanması mümkündür
  • Dişe restorasyonlar yapıldığında ve sonrasında da bazı estetik düzenlemeler gerektiğinde uygulanabilir

Yukarıda sıraladığımız unsurlar dışında daha farklı bir durum söz konusu ise diş hekiminize danışın ve bu kuron kaplama tekniği için uygun bir hasta olup olmadığını öğrenin.

Empress Kaplama Avantajları Nelerdir?

kuron kaplama avantajları

Ülkemizde ve dünya genelinde empress ku

ron kaplama tekniğinin sıklıkla tercih edilmesinin nedenlerinden biri de sunduğu avantajlardır. Bu avantajlar arasında bilinmesi gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Doğal bir diş görünümü sunar
  • Işık geçirgenliğinin yüksek olması nedeniyle estetik beklentileri karşılar
  • Bu diş kaplama yönteminin doğal floresans özelliği bulunur ve bu özelliği sayesinde yüzey yapısı kontrol edilebilir
  • Diğer kuron çeşitleri ile kıyaslandığında tutuculuk özelliği daha fazladır
  • Yüzeydeki plak birikimi daha az miktarda olur
  • Aşınmaya karşı dirençlidir
  • Sıvı absorbsiyonu düşüktür
  • Tamamen acısız ve ağrısız olarak uygulanır
  • Dişlerin renk tonu değiştiğinde de uygulanabilir

Empress Kuron Kaplamaların Dezavantajları

Elbette empress kuron kaplama yaptırmak isteyen hastalar dezavantajlar konusunda da bilgi sahibi olmak istiyor. Bu konuda şu bilgileri aktarabiliriz:

  • Oldukça yoğun bir laboratuvar ve hazırlık çalışması gerektirir
  • Çiğneme kuvvetinin fazla olduğu arka dişler için uygun değildir
  • Yapısının sert olması nedeniyle uzun köprüler için uygun değildir
  • Başarılı bir sonuç alınması için deneyimli bir diş hekimi tarafından uygulanmalıdır

Emax Empress Nedir?

Emax empress kuron kaplama yöntemini en genel şekli ile alt yapısında güçlendirilmiş porselene materyal bulunan kaplama metodu olarak açıklayabiliriz. Blok şeklinde güçlendirilmiş porselenden de hazırlanabildiklerini söyleyebiliriz. Estetik bakımdan değerlendirildiğinde oldukça gelişmiş bir diş kaplama yöntemidir. Gülüş estetiği işlemlerinde bu yöntem oldukça sık uygulanıyor.

Empress Kuron Kaplama Fiyatları Ne Kadar?

Fiyat konusunda bir rakamdan söz etmek doğru olmayacaktır. Hangi dişlere ve beraberinde kaç adet dişe empress kuron kaplama yapılacağı, fiyatı da doğrudan etkileyen bir unsur oluyor. Kullanılan malzemeler yahut diş hekiminin deneyimi gibi unsurların da fiyatı etkileyen faktörler olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle hastalar söz konusu kaplamaya dair bir araştırma yaptıklarında karşılarına farklı fiyatlar çıkabilir ve bu durum gayet normaldir. Randevu alarak basit bir muayeneden geçmenizin ardından kaplama yapılacak dişler belirlenir, işlem planlanır ve tarafınıza bir fiyat bilgisi de iletilir.

İlginizi çekebilir –> Inlay Onlay Dolgu

Empress Diş Kaplamamı? Zirkonyum Mu?

empress mi zirkonyum mu

Hastaların empress kuron kaplama ile zirkonyum arasında kararsız kalması gayet doğaldır. Bu iki kaplama yönteminin birbirine benzerlikleri olduğu gibi üstünlükleri de bulunuyor. Dolayısıyla hastalar hangi yöntemi tercih edeceği konusunda kararsız kalabiliyor. Sizlere önerimiz ise karar verme aşamasında diş hekiminizin de görüşünü almanız olacak. Hangi diş ya da dişler için kaplama yapılacağı da karar aşamasında göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü çiğneme kuvvetinin fazla olduğu dişlerde zirkonyum kaplama daha başarılı bir seçim olabilir. Uygulama yapılacak olan ön dişler ise bu durumda empress diş kaplamanın daha başarılı sonuçlar almayı sağlayabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak diş hekiminiz sizi çok daha doğru şekilde yönlendirecektir.

Göz atın –> Dijital Gülüş Tasarımı

Empress İle Zirkonyum Arasındaki Farklar Nelerdir?

Elbette empress kuron kaplama ile zirkonyum arasındaki farklar da merak ediliyor. Bu iki diş kaplama yönteminde metal alt yapı kullanılmaz. Metal materyaller yerine alt yapılarında özel olarak hazırlanan porselen materyaller kullanılır. Dişin fonksiyonel olması sağlanırken aynı zamanda estetik açıdan da güzel bir görünüm sunması sağlanabiliyor. Empress kuron kaplamanın ön dişler için sıklıkla tercih edilmesi, estetik açıdan doğal bir görüntü sunmasından kaynaklanıyor. Yüksek tutuculuk özelliği ve ışık geçirgenliği de bu yöntemin sık tercih edilmesinin nedenleri arasında bulunuyor. Bakteri plaklarının tutunmasının daha zor olması da göz ardı edilmemelidir.

Zirkonyum kaplamalar estetik açıdan bu diş kaplama yöntemi ile kıyaslandığında biraz daha arka planda kalabiliyor. Bu yöntem de metal alt yapı içermez ancak estetik görünümü noktasında empress kaplamanın belirgin bir farkı vardır. Çiğneme kuvvetinin fazla olduğu dişlerde ise empress kaplamanın geride kaldığını, zirkonyum kaplamanın daha ideal bir seçeneğe dönüştüğünü de belirtmeliyiz. Bu konuda sorularınız varsa hemen yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Ortodonti Tedavisi

13 Ocak 2022 Yazar Trakya.DenT 0 Yorumlar

Dişlere Zarar Veren Alışkanlıklar Nelerdir?

Dişlere zarar veren alışkanlıklar sanılandan daha fazla sayıda olabilir. Bu konuda istisnasız herkesin bilgi sahibi olması gerekiyor. Bu sayede ağız ve diş sağlığının zararlı alışkanlıklar nedeniyle etkilenmesini önlemek de mümkün olacaktır. Ağız ve diş sağlığını, temizliğini ihmal etmeyenler de bu alışkanlıklardan uzak durmalıdır. Zira ne kadar dikkat ederseniz edin ya da düzenli olarak diş kontrollerini asla aksatmayın, yine de söz konusu alışkanlıklara sahipseniz ağız ve diş sağlığınız olumsuz yönde etkilenecektir.

Dişlere hangi alışkanlıkların zarar verdiği konusunu detaylı bir şekilde ele alacağız. Öncesinde Türkiye’de ağız ve diş sağlığına ne kadar önem verildiği konusunda fikir sahibi olmanızı sağlayacak bazı istatistik ve araştırmalardan söz edelim. İstatistiklere göre 35 – 44 yaş arasında olan bireylerde eksik diş, çürük diş yahut diş dolgusu olanların oranı % 11 dolaylarında bulunuyor. Söz konusu oran 65 – 74 yaş arasında olan bireylerde ise % 25’e çıkıyor.

Bu noktada merak edilen husus, düzenli olarak dişlerini fırçalayanların ve aynı zamanda diş kontrollerine gidenlerin sayısı oluyor. Bu sayının son derece az olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Maalesef ülkemizde diş ve diş eti ile alakalı sorun yaşayan kişilerin sayısı bir hayli fazla ve bu kişilerin büyük bölümünün ağız ve diş sağlığını ihmal ettiği, rutin diş kontrollerine gitmediği de belirtiliyor.  Dolayısıyla sadece dişlere zarar veren alışkanlıklardan uzak durmak, ağız ve diş sağlığını korumak adına yeterli olmaz. Beraberinde dişlerin düzenli fırçalanması, diş ipi kullanılması, rutin diş kontrollerinin asla aksatılmaması da gerekiyor.

Peki, hangi alışkanlıklar diş sağlığına zarar verir? İşte bu sorunun yanıtları…

Kahve, Çay ve Tütün Ürünleri Tüketmek

kahve ve tütün ürünleri tüketmek

Türkiye’de çay, kahve tüketimi ve tütün ürünleri kullanımının bir hayli yaygın olduğu biliniyor. Ancak bunlar dişlere zarar veren alışkanlıklar arasında ilk sırada yer alıyor. Öncelikle çay ve kahvenin dişlerde ciddi düzeyde sararmaya yol açtığını belirtmek gerekiyor. Bu durum tütün ürünleri kullanımı için de geçerlidir. Aynı zamanda dişlerle beraber diş etleri de bu alışkanlıktan olumsuz yönde etkileniyor. Pek çok diş eti hastalığının nedeni tütün ürünleri kullanımı ya da çay ve kahve tüketiminin aşırı düzeyde olmasıdır.

Bu konuda özellikle tütün ürünleri kullanımına dikkat çekmek gerekir. Zira dudak, dil ve ağız kanserinin nedenlerine bakıldığında en yaygın unsurun tütün ürünleri kullanımı olduğu göze çarpıyor. Sonuç olarak tütün ürünleri, sadece estetik açıdan dişlere zarar veren bir alışkanlık olarak değerlendirilmemelidir. Kanser gibi ciddi hastalıklara da yol açabildiğini unutmamak gerekir. Tütün ürünlerinden uzak durmak, çay ve kahve tüketimini de olabildiğince sınırlamak, ağız ve diş sağlığını korumak adına büyük bir önem taşıyor.

Diş Gıcırdatmak

Toplumda yaygın görülen problemlerden biri olan diş gıcırdatmak ya da dişleri sıkmak da hem dişlere hem de diş etlerine zarar veren alışkanlıklardan biridir. Genellikle bu alışkanlık kişinin uyku sürecinde ortaya çıkıyor. Sabahları uyandığında dişlerde ya da çenede ağrı hissetmek, ağız kuruluğu yaşamak gibi çeşitli belirtiler gösteren bu alışkanlık farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor. Özellikle aşırı stres altında olan kişilerde daha yaygın görülen bir problem olduğunu söyleyebiliriz. Geceleri dişlerin sıkılması ya da diş gıcırdatma alışkanlığı diş sağlığını oldukça önemli bir boyutta olumsuz etkiliyor.

Bu alışkanlık her şeyden önce dişlerde aşınmaya neden oluyor. Aşınma ise zamanla diş çürüklerini beraberinde getiriyor. Bununla birlikte diş etlerinde çekilmeler olabiliyor ya da daha farklı diş eti hastalıkları gelişebiliyor. Bu nedenle sebebi ne olursa olsun bruksizm probleminin tedavi edilmesi gerekiyor. Stresin yanı sıra anksiyete, bazı zihinsel sorunlar, öfke problemleri ya da bazı nörolojik sorunların da söz konusu probleme neden olabildiğini belirtebiliriz. Kaynağı ne olursa olsun diş ve diş eti sağlığını korumak için bu problemin giderilmesini sağlamak gerekir. Aksi halde kısa zamanda dişlerde ve diş etlerinde çeşitli sorunlar gelişir.

Çok Fazla Atıştırmalık Tüketmek

Ambalajlı gıdaların sıklıkla tüketilmesi uzmanlar tarafından zaten önerilmiyor. Atıştırmalık olarak adlandırılan bu gıdaların tüketimi sadece vücut sistemlerini olumsuz etkilemiyor. Bu alışkanlık aynı zamanda ağız ve diş sağlığına da zarar veriyor. Dolayısıyla çok fazla atıştırmalık olarak bilinen ambalajlı gıda çeşitlerini tüketmek de dişlere zarar veren alışkanlıklar arasında yer alıyor. Ambalajlı atıştırmalık gıdalarda yağ, şeker ve tuz oranı da bir hayli yüksektir. Aşırı oranda atıştırmalık tüketimi, vücudun fazla oranda yağ, şeker ve tuzla buluşması anlamına geliyor. Bu durum zaman içerisinde diş çürükleri ve dişlerde sararma olması gibi sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Şekerli olan atıştırmalıkları sıklıkla tüketenlerin çok kısa bir süre sonrasında diş çürükleri problemleriyle karşılaştıklarını rahatlıkla belirtebiliriz. Ambalajlı atıştırmalıkların tüketimini kesinlikle sınırlandırmak gerekiyor. Tüketilmesinin ardından da mutlaka dişler fırçalanmalı ve diş ipi işe diş araları temizlenmelidir. Abur cubur tüketiminden kaynaklı olarak dişlerin zarar görmesini engellemek ancak bu şekilde mümkün hale gelebilir. Ayrıca rutin ağız ve diş kontrollerinin aksatılmaması da önem taşıyor.

Asitli, Şekerli Gıdalar ve Meyve Sularını Gereğinden Fazla Tüketmek

Asitli ve şekerli gıdaların fazla oranda tüketilmesi çok sayıda hastalığın temel nedenlerinden biri olmakla birlikte dişlere zarar veren alışkanlıklar arasında da yer alıyor. Bu durumun aşırı meyve suyu tüketimi için de geçerli olabileceğini unutmamak gerekir. Özellikle enerji içecekleri gibi içeceklerin ya da asitli içeceklerin tüketilmesi durumunda dişler adeta bir asit saldırısına uğruyor. Eğer kısa sürede ağız ve diş temizliği yapılmazsa bu asit saldırısı dişlerde çürüme sürecinin başlamasına neden oluyor.

Meyve sularında vücuda büyük faydalar sağlayan vitaminler de bulunur. Ancak hazır, ambalajlı meyve sularında yüksek oranda katkı maddesi de bulunuyor ve bu da dişlere zarar verebiliyor. Aynı zamanda diş etlerinin de hazır meyve sularının aşırı tüketiminden kaynaklı olarak zarar görebileceğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla olabildiğince taze sıkılmış, ambalajlı olmayan meyve sularının tüketilmesi, tüketiminin hemen ardından da ağız ve diş temizliğinin yapılması gerekir.

İlginizi çekebilir –> Diş Muayenesi

Dudağa, Dile veya Dişlere Piercing Takmak

piercing takmak

Dil, diş ya da dudak piercing çeşitleri çoğunlukla dişlerle de bir temas halinde oluyor. Bu durum dişte aşınma ya da kırılmaya neden olan unsurlardan biridir. Dudaklara takılan piercing çeşitlerinin de dişlere zarar verdiğini hatta diş etleri için de zararlı bir aksesuar olduğunun altını çizelim. Ayrıca söz konusu aksesuarlar ağızda bakteri oluşmasına da yol açabiliyor. Bu aksesuarların çevresinin etkin bir şekilde temizlenemiyor olması da piercing nedeniyle diş ve diş etlerinin zarar görmesinin nedenlerinden biridir.

Göz atın –> Bruksizm

Dişleri Yanlış Fırçalamak

Elbette dişlere zarar veren alışkanlıklar arasında dişlerin yanlış şekilde fırçalanması da var. Dişlerin doğru şekilde fırçalanması ne kadar faydalıysa hatalı fırçalama da dişler için o kadar zararlıdır. Öncelikle dişlerin günde 3 kez fırçalanması yeterlidir. 6 ya da 7 defa fırçalamak ya da dişlerin fırçalanması sırasında çok fazla güç uygulamak zararlı alışkanlıklardan biridir. Bununla birlikte diş fırçalama süresinin de 2 dakika olmasına özen göstermelisiniz. 10 dakika gibi uzun süre boyunca diş fırçalamak da hem dişler hem de diş etlerine zarar verebilir. Bu konuda sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Bilgi sahibi olun –> Diş İpi Nedir

Bize Ulaşın